Çin, Tibet Özerk Bölgesi’nde yerli etnik azınlığın kültürel asimilasyona uğradığı ve dini özgürlüklerinin kısıtlandığına dair iddiaları yalanladı.
Tibet Özerk Bölgesi Hükümeti Başkan Yardımcısı Şü Citao, Çin’de işlevini yerine getiren Devlet Konseyinin, ülkeyi yöneten Çin Komünist Partisinin (ÇKP) bölgenin yönetimindeki politikalarına dair siyaset belgesinin yayınlanması vesilesiyle uluslararası toplumdan gelen eleştirilere dair değerlendirmede bulundu.
Şü, Birleşmiş Milletler (BM) Özel Raportörleri tarafından dile getirilen, Tibet Özerk Bölgesi’ndeki yatılı okullarının yerli etnik azınlığa mensup çocukları örgün eğitim yoluyla asimile etmeyi amaçladığına dair iddiaları yanıtladı.
Yatılı okul sisteminin uzak bölgelerdeki çocuklara eğitim fırsatı sağlamayı amaçladığını savunan Şü, “Tibetli çocukların zorla yatılı okullara gönderildiğini söylemek kötü niyetli bir karalama çabası.” ifadesini kullandı.
Şü, Tibet’te yatılı okulların Çin’in diğer bölgelerine kıyasla daha yaygın olmasının sebebinin dağlık coğrafyaya sahip bölgede, nüfus yoğunluğunun az olduğu uzak bölgelere eğitim hizmeti sağlamanın gerektirdiği bir zorunluluk olduğuna işaret etti.
Okulların yerleşimlere uzak mesafelerde kurulmasının yatılı eğitimi zorunlu hale getirdiği eleştirisine karşılık Şü, “Eğer okullar çok yayılmış haldeyse bu, her yerde kaliteli eğitim için yeterli öğretmenin bulunamamasından kaynaklanıyor. (Tibet’te) nitelikli eğitim ve çocuklara eşit haklar sağlanabilmesi için yatılı okullarla günlük okulların kombinasyonunu zorunlu kılıyor.” diye konuştu.
“Dini Çin bağlamına adapte etmeyi sürdürmeliyiz”
Dini özgürlükler konusunda hükümetin, devletin çıkarlarını ilgilendiren dini işleri yönettiğini ancak kamunun dini grupların iç işlerine karışmadığını savunarak “Dini Çin bağlamına adapte etmeyi sürdürmeliyiz. Tibet Budizmi’nin sosyalist topluma adaptasyonuna rehber olmalıyız. Böylece Tibet Budizmi’nin Çin’in gerçeklerine uyum sağlamasına yardım edebiliriz.” değerlendirmesinde bulundu.
“Tibet” yerine “Şizang”
Devlet Konseyinin yayımladığı raporda özerk bölgenin adının “Tibet” yerine Çince “Şizang” olarak anılması dikkati çekti. Çin’de son dönemde İngilizce yayımlanan resmi belgelerde bölgenin tarihsel ve coğrafi adı yerine bu adın tercih edildiği gözleniyor.
“Çin Komünist Partisinin Şizang’ın Yeni Dönemde Yönetimine Dair Politikaları: Yaklaşım ve Kazanımlar” başlıklı siyaset belgesinde, Devlet Başkanı Şi Cinping’in parti liderliğine seçildiği 2012’de 18. ÇKP Ulusal Kongresi’nden bu yana bölgenin benzeri görülmemiş bir kalkınma ve değişimden geçtiği, bunun halkın yaşamını olumlu etkilediği tezi savunuldu.
Tibet’in gayrı safi yurt içi hasılasının (GSYH), 2012-2022 yıllarında yılda ortalama yüzde 8,6 artış kaydettiğine dikkat çekilen belgede, bu dönemde bölgenin demir yolu ağının uzunluğu iki katına çıktığı ve ilçe düzeyindeki tüm yerleşimlerde ve belli başlı kasabalarda 5G mobil iletişim altyapısı oluşturulduğu aktarıldı.
Belgede Tibet’te mutlak yoksulluk tamamıyla sona erdirildiği, Tibetlilerin ortalama yaşam beklentisinin 2021’de 72 yaşa kadar çıktığı vurgulandı.
Çin yönetimi insan hakları konusunda ekonomik ve sosyal hakları önceleyen, siyasi ve kültürel hakları geri planda tutan bir tanımı ve yaklaşımı benimsiyor.
BM, kültürel asimilasyona dikkat çekmişti
BM uzmanları, Çin’in Tibet Özerk Bölgesi’nde yerli etnik azınlığa mensup yaklaşık 1 milyon çocuğun ailelerinden ayrılarak devlete ait yatılı okullarda kültürel asimilasyona maruz kaldığına dikkat çekmişti.
BM Azınlık Hakları Özel Raportörü Fernand de Varennes, BM Eğitim Hakkı Özel Raportörü Farida Shaheed ve BM Kültürel Haklar Raportörü Alexandra Xanthaki, 6 Şubat’ta yayımladıkları ortak açıklamada, Tibetli azınlıktan çocukların, ortak dil olan Mandarin Çincesindeki zorunlu eğitime tabi tutuldukları, geleneksel dil ve kültürleriyle ilişki kuramadıklarına vurgu yapmıştı.
Devlet okullarının eğitimde Tibet diline, tarihine ve kültürüne yeterince yer vermediğini kaydeden uzmanlar, “Tibetli çocuklar kendi etnik dillerini kullanma kabiliyetini yitiriyor, ebeveynleriyle ve büyük ebeveynleriyle iletişim kuramıyor. Bu da asimilasyona ve kimlik erozyonuna yol açıyor.” ifadelerini kullanmıştı.
Söz konusu politikaların, Tibet halkının eğitim, dil ve kültürel hakları ile din ve inanç özgürlüğünü zedelediği, ayrımcılığın yasaklanması ilkesine aykırı olduğunu vurgulayan uzmanlar, “Tibetli kimliğinin, hakim Han Çinlisi çoğunluğun kültürüne zorla asimilasyonuna yönelik olduğu görülen bu politikadan endişeliyiz.” değerlendirmesinde bulunmuştu.
Asimilasyonda rolü olan Çinli yetkililere vize kısıtlaması
ABD Dışişleri Bakanlığı da 22 Ağustos’ta Çin’in Tibet Özerk Bölgesi’nde yerli etnik azınlığa mensup yaklaşık 1 milyon çocuğun yatılı devlet okullarında zorla asimilasyona maruz kalmasında rolü olduğunu savunduğu Çinli yetkililere vize kısıtlaması uygulanacağını duyurmuştu. Bakanlık vize kısıtlaması uygulanacak yetkililerin isimlerini açıklamamıştı.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Vang Vınbin, ABD’nin vize tedbirini Çin’in iç işlerine açık müdahale olarak gördüklerini ve kararı “kategorik olarak reddettiklerini” bildirmişti.
ABD’nin, “olgulara aldırmadan”, “Tibet hakkında üretilmiş yalanlara dayanarak” Çinli yetkililere yasa dışı yaptırım uyguladığını savunan Sözcü Vang, Çin’in, mütekabiliyet esasına göre, “uzun süredir Tibet ile alakalı meselelere müdahil olan” ve “ülkeyi karalamak amacıyla dedikodular yayan” bazı ABD vatandaşlarına vize kısıtlaması getireceğini ifade emişti.
Vang, vize kısıtlaması uygulanacak kişilerin kim olduğunu açıklamazken Washington yönetiminde Tibet hakkında dezenformasyon yaymaya ve Tibet ile alakalı sorunları Çin’in iç işlerine karışmak için kullanmaya son vermesi çağrısında bulunmuştu.